Dün arkadaşla biraz dolanalım dedik. Şöyle Pierre Lotti Mierre Lotti yapalım istedik. Ramazanda boş olur felan. Nispeten boştu. Neyse güzel güzel konuştuk ettik, elma çayımızı içtik. Dönerken otobize bir çocuk bindi. Görünüşü hiç öyle olmasa da, çocukluk kavramını tam anlamıyla fark ettiren ilk çocuktu. Çocuklar gibi şen falan değildi. Düğme gibi bir burnu, elma gibi yanakları, çakmak çakmak gözleri falan da yoktu. Elleri pamuk gibi değildi. Etrafına neşe saçmıyordu, insanlar ona bakıp çocukluğuna dönmüyor, kendi kendine gülümsemiyordu. İnsanlar ona baktıktan iki saniye sonra gözlerini kaçırıyorlardı; biraz sonra kaçamak kaçamak, sargılı kafasına, yüz hatları yanarak tamamen yok olmuş o boşluğa, kara kirpiklerine bakıyorlardı.
Ben de o insanlardan biriyim tabi ki. Görünüşü farklı -belki de anormal- birini görünce hem bakmak istiyorum, hem de ayıp olur diye başka taraflara bakıp arada kaçamak bakışlar atıyorum.
Bu yaşını kestiremediğim çocuk, karşıma oturdu. Ben yine kendisine arada bir bakarken gözünün kenarından bir yaş yavaş yavaş süzüldü. Çok duygusal olsun okuyanın içi parçalansın diye "süzüldü" demiyorum. Gerçekten süzüldü, çünkü onu silecek elleri de yoktu. Ağladığını düşünmek istemedim; gözün aldığı hasara karşı gösterdiği bir tepkidir belki sulanıyordur dedim.
Herşeyi yanarak yok olmuş bu çocuğun hisleri de olmasın istedim. Bir çizgiromanda görsem "Uff şahane karakter lan." diyebileceğim görünüşte birinin, hele ki bir çocuğun gelip karşıma oturmasıyla içime bir sıkıntı bastı. Bir süre öyle yolculuk ettikten sonra, Eminönü'de indi, tek başına kalabalığa karıştı. Bir süre arkasından baktım, vapura yürürken arada aklıma geldi, eve varana kadar daha az düşünmeye başladım. Bir zaman sonra tamamen unuturum büyük ihtimalle o görüntüyü. Unutmamak lazım.
Eylül 19, 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
izlenimcilik önemli.. yerinde tespit.
YanıtlaSil